Ana içeriğe atla

ŞİİRLER- Kerim PALA


İntihar-(1)

O gün parmağına sardığın ip var ya,

Şu an boynumda.

İntihar kötü, biliyorum.

Fakat başka çare kalmadı.

O gün ipe dudağın değmişti,

Şimdi boynumu öptüğünü hissediyorum.

Dünya'ya bir kadının öpücüğüyle geldim,

Bir kadının öpücüğüyle gidiyorum.

    

 

 Oh-(2)

Bir nefes kadar ıssız ve cılız odam…

Güneşten yoksun ve havaya uzun süredir hasret,

Bir “Oh” demek ne büyük nimet.

Senin nefesin yüzümde hasret.

 

Ufak bir saksının içinde,

Yapayalnız bir gül.

Belki büyür,

Kim bilir belki de ölür.

 

Ölüm, ölüm, ölüm

Ne büyük nimet gülüm.

Korkma yapraklarım solacak diye,

Hem solunca saklamıyor mu insan gülü?

Can ve sevgi yitirilince görüyorum gülü.

Kim kuruttu onu?

Ben mi yoksa ölüm mü?

 

 

Ölümlünün Ölümcül Bildirisi-(3)

Ölümler biriktiriyorum sana…

Bir damla yaş kalmasın diye gözlerine,

Tuttum bu çeşmenin başını.

Artık tüm ölümler benden sorumlu.

Azrail azat oldu.

 


     Emekçinin Biyografisi-(4)

On dokuz yaşında

Tırnağı kırık, içi pis

             -sözde pis-

Aşkla yoğurmuş elini, sert

      Yok       

        Yok

Demir dövmüş nasır dolu

Ne aşkı yahu

Sesini duyan var mı

             Hu

           Hu       

Emek dolu ömür

             -bir noktada pişmanlık-

Yorgunluk

Devrimci muhakkak

Sendikalı belki de

Otuz bin alan başkanlar ve sendikaları

Oy verir yer onun malını vekilleri

             -sözde vekiller, lafta, sözde-

Ölecek

Çok vakti yok

Kara ciğerleri

Solmuş karaciğeri

Çürük gözleri

Belli

     Ölümü yakın

 Belli

                     


     Yine Sen-(5)

Seni gördüm yıllar sonra düşümde,

Yine o günkü gibiydin.

Saçların yüzüne düştüğünde,

Yine saklanıyor gibiydin.

 

Seni gördüm yıllar sonra düşümde,

Yine o günkü gibi bakıyordun bana.

Gözlerini kaçırıyordun yine,

Belki saklanıyordun, belki korkuyordun,kim bilir?

 

Seni gördüm yıllar sonra düşümde,

Yine o günkü gibi gülüyordun,

Fakat hâlâ sahteydi.

Belki böyle kaçıyordun bu dünyanın zalimliğinden.

 

Seni gördüm yıllar sonra düşümde,

Sen zaten bir düştün yüreğimde.

 


Papatya-(6)

Sen bir papatyasın,

Beyazın masumluğu, sarının çekiciliği.


Ben bir papatyayım,

Seviyor sevmiyor derken harcanan.



                                                   -Kerim PALA-

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

8 BİN- Nada DOSTİ

           8 BİN (Srebrenitsa Katliamı)          Bir anda gözlerini kapa ve büyük bir mağarada olduğunu hayal et..! Boş, nem dolu, karanlık! Kapkara! Aydınlık güneşin ışınlarının çok az girebildiği korkunç bir yerde olduğunu! Soğuk! Öyle bir soğuk ki temmuzda dahi titretiyor insanı.    Tarih 11 Temmuz. Kara gün!    Bizi nereye götürdüklerini henüz söylemişlerdi. Tarihi ve hatıralar dolu bir yer olduğunu biliyorduk, fakat burası ne bir müze ne de bir sanat galerisiydi. Sonra, buraya gelince donakaldık! Sanki başka bir mevsim ve başka bir dünyadan gelen bir soğuk hava akımı geçiyordu üstümüzden. Öğrendik ki II Dünya Harbi’nden sonra Avrupa'nın en büyük katliamın yaşandığı yermiş burası. Tam bizim durduğumuz yerde, yığınlar halinde insanlar toplanmış. Kadınlar, erkekler, yaşlılar ve çocuklar… Onlara yapılanlar ise büyük bir insanlık suçu olarak hafızalara kazınmış. Öylece donaklamaya devam ediyoruz!    Burada toplananlar ben ve sen gibi insanlarmış...! Beyefendil

GÖRÜ KANDİLLERİ- İsmet Çağrı KIZILAĞIL

GÖRÜ KANDİLLERİ Benim Adına türlü şiirler yazdığım ayna, Bana söyleyemez içimdeki sakladığım meşhur yangını. Açtığım odalarda, gösterdiğim loş ışıklar, Sebepsiz bir sonuç beklememeli ışıklar. Sebepsiz ışık patlar, sonucunda söner. Geriye ampul parlaklıklarından, kandiller kalır. Kandiller, küçük cisimlerin can yoldaşıdır. Karanlık ve zifiri bir ateş oda etrafında... Odalar içinde gizi süsleyen aynalar. Aynalar bana söyleyin  kaç dakikanız var? Vakitten bir gelinlik, damata teslim... Damatın papyonu kredilere... Ve kimilerinin "evlilik" dediği saadet banka sözlüklerine... Ayna kararır banka duraklarında. Camları susar, saydamlığı daralır masum aynaların. Aynalar, en dolu babanın susuz haykırışlarına şahittir. Ya gözgü; Mutluluk, bir umudun içindeki kelepçeye teslim. Umut, günün sonunda sözleri yutan aynalara... Aynalar, en dolu babaların haykırışına... Ve babalar, Bitmeyen ışıklara...                                      İsmet Çağrı KIZILAĞIL

KIZIL SEVDA- Abdulbaki ÇAKIR

KIZIL SEVDA Siyah sırma saçlarının vuslatına ermedikçe elim, Gün rengi yaprakların tenime değmesi neden? Senin revnaklı kalbini hissetmedikçe kalbim, Seni görünce pır pır atması neden? Güz mevsiminde o güzel bahçeleri seninle dolaşmadıkça, Gözlerim onları görse ne hacet? Nice güzel sözler işitsem de sana söylemesem. O bülbül gibi şakan dilim şarkı söylese neden? O güz bahçelerinde el ele dolaşmadıkça Kalbim sana yansa, gözüm onları neden? Ben yine ben olsam da Sen olmadıkça ben demenin manası ne? Sevgilim, her bahçede gezeriz. Senden güzelini bulamayacağını bilerek, Feleği uçtan uca dolaşsak yine ne? Ben seni bulamayacağımı bilerek çıkarım yola, O güzel güz bahçelerine yine de bana ne? Her seferinde seni görme bahanesiyle bakarım. Kasımpatılara, Güllere, Kamelyalara ama Ne Kasımpatı senin kadar renkli, Ne Gül senin kadar asil, Ne de Kamelya senin kadar zariftir. Biz bu mevsimde tanıştık seninle. Herkes sonbahar der ama sen ilk baharımsın. Ve sevgilim umarım ki İlk baharım o