Ana içeriğe atla

GENÇ MANİFESTO- Kemal AKIN

       

GENÇ MANİFESTO

Bir asırlık ömrünü geride bırakmış, ikinci asrına girmiş Türkiye’de değişmeyen bir olgu: gençlik…

Evet, gençlik ve genç nesil bağlamında bir yazı yazma kararı aldım.

Devletleri var eden ve ömürlerini devam ettiren en önemli unsur halktır. Bu “halk” denilen kavramın en dinamik, en işlevsel tarafını genç nesil oluşturuyor. Bu cümle ile genç neslin toplum içerisinde ne kadar önemli olduğunu anlatmışımdır umarım. Bu önemi bir kenarı bırakıp dağın görünmeyen kısmına baktığımızda toplumda söz sahipliği verilmeyen, 25 yaşına kadar sadece eğitim görmeye inandırılmış, parasız, niteliksiz, siyasal ve fikirsel olarak bir tarafı seçmeye mecbur bırakılmış  bir gençlik görürüz. Elbette ki bu olumsuz durumların tek sorumlusu “gençler” değil. Bu durumun değişmesi için bu yazıyı yazma mecburiyeti hissettim kendimde. Çünkü biliyorum ki benim kaderimin önümüzdeki yıllar içerisinde ne durumda olacağının kararını ben ve benim gibi genç insanlar verecek. Bu yüzden bize bizden başka yardım edecek yok. Bunun sebebi ise günümüz Türkiye’sinde genç bir bireyle anlaşabilecek, onunla bir fikir beraberliği içinde olacak, bilecek tek şey o insan gibi bir gençtir. Bu bağlamda gençler siyasi fikirler açısından ayrışmamalı, toplum dayatması sonucu olarak “fikirsel bir kavga” içerisine düşmemelidir. Ayrışmayıp hayatın bazı noktalarında örneğin; sivil toplum örgütlerinde, gazete ve dergilerde, fikirsel akımlar içerisinde bir olmayı ve beraber hareket etmeyi başarabilen bir gençlik kavramı oluşturabilirsek bize dayatılan tün olumsuzlukları sırtımızdan atıp “Biz de buradayız!” diyebileceğiz. İşte en önemli nokta da bunu diyebilmek olacak. Şunu çok samimi bir şekilde söylemeliyim ki bir genç olarak ben, akranlarıma güveniyorum. Sosyal statü konusunu bir kenarı bırakacak olursak, bizi ensemizde ağır bir gölge gibi bekleyen başka bir sorun daha var: yaşamsal ve sanatsal faaliyetler konusu… Aslında bu konu, bir önceki konu kadar içinden çıkılmaz bir durumda olan konu değil. Yaşıtlarım sabaha kadar oturup tüm gününü uykuya vermekte, üzerinde büyük bir üşengeçlikle kala kalmış durumda. Çoğu genç, baş edemediği psikolojik sorunlar içinde kaybolmuş durumda. Oysaki üzerine yapışan üşengeç hırkayı çıkarıp önüne baksa psikolojik açıdan hiçbir sorunu kalmayacak. Bu durumla alakalı bazı önerilerim var: Spor, kültür ve sanat, doğa üçgeninde yaşam oluşturmaya çalışmamız gerekiyor. Kültür açısından sayısal veriler ortada, yazıyı rakamlar ile boğmak istemiyorum. Daha fazla okumalı, yazmalı, konuşmalı ve tartışmalıyız. Bir konu hakkında, o konuyu beş dakika savunacak kelime darağacımız maalesef yok. Bu yüzden yok sayılıyoruz. O kadar dinamik, pratik ve teknolojik düşünce yapısına sahip olmamıza rağmen okuma ve konuşma becerilerinin zayıflığı yüzünden düşüncemiz kabul görmüyor. Tabi ki bu iş sadece okuma ile kültür ve sanata önem vermekle de bitmiyor. Bizlerin en az bir spor dalı ile ilgilenmesi gerekmekte.

Evet… Şimdi gelelim en can alıcı noktaya: “Ya Kemal kardeş; iyi diyorsun, hoş diyorsun da bizim paramız yok.” Biliyorum kardeşim, paramız yok. Ekonomik açıdan bağımsız değiliz ve ailemizin eline bakıyoruz. Ama hatırla, Kurtuluş Savaşı’nda kuru ekmek yiyerek vatanı kurtardı bu gençlik. Hadi fazla uzağa gitmeyelim, yakın zamanda deprem oldu. Görmedik mi senin benim gibi gençlerin oluşturduğu bağ sayesinde neler olduğunu? Paramız elbet olacak. Ama cebimiz dolduğunda, ruhumuz ve kafamız boş olursa bize yapılan bu yok saymaları biz de yapabiliriz. Şu esnada şuur ve bilinç kazanmak, paranın önünde olmalı. Bu açıdan bakıp birleşip bir gençlik hareketi oluştursak işte ikinci asrına girmiş vatanın yapı taşı olarak kalacağız. Aksi takdirde evde oturup bize söz verilmesini bekleyeceğiz. Bize, bizden başka çare yok.

“Seni yok sayacaklar, sen daha çok var olacaksın .”

Allahaısmarladık!!!


Kemal AKIN

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

8 BİN- Nada DOSTİ

           8 BİN (Srebrenitsa Katliamı)          Bir anda gözlerini kapa ve büyük bir mağarada olduğunu hayal et..! Boş, nem dolu, karanlık! Kapkara! Aydınlık güneşin ışınlarının çok az girebildiği korkunç bir yerde olduğunu! Soğuk! Öyle bir soğuk ki temmuzda dahi titretiyor insanı.    Tarih 11 Temmuz. Kara gün!    Bizi nereye götürdüklerini henüz söylemişlerdi. Tarihi ve hatıralar dolu bir yer olduğunu biliyorduk, fakat burası ne bir müze ne de bir sanat galerisiydi. Sonra, buraya gelince donakaldık! Sanki başka bir mevsim ve başka bir dünyadan gelen bir soğuk hava akımı geçiyordu üstümüzden. Öğrendik ki II Dünya Harbi’nden sonra Avrupa'nın en büyük katliamın yaşandığı yermiş burası. Tam bizim durduğumuz yerde, yığınlar halinde insanlar toplanmış. Kadınlar, erkekler, yaşlılar ve çocuklar… Onlara yapılanlar ise büyük bir insanlık suçu olarak hafızalara kazınmış. Öylece donaklamaya devam ediyoruz!    Burada toplananlar ben ve sen gibi insanlarmış...! Beyefendil

GÖRÜ KANDİLLERİ- İsmet Çağrı KIZILAĞIL

GÖRÜ KANDİLLERİ Benim Adına türlü şiirler yazdığım ayna, Bana söyleyemez içimdeki sakladığım meşhur yangını. Açtığım odalarda, gösterdiğim loş ışıklar, Sebepsiz bir sonuç beklememeli ışıklar. Sebepsiz ışık patlar, sonucunda söner. Geriye ampul parlaklıklarından, kandiller kalır. Kandiller, küçük cisimlerin can yoldaşıdır. Karanlık ve zifiri bir ateş oda etrafında... Odalar içinde gizi süsleyen aynalar. Aynalar bana söyleyin  kaç dakikanız var? Vakitten bir gelinlik, damata teslim... Damatın papyonu kredilere... Ve kimilerinin "evlilik" dediği saadet banka sözlüklerine... Ayna kararır banka duraklarında. Camları susar, saydamlığı daralır masum aynaların. Aynalar, en dolu babanın susuz haykırışlarına şahittir. Ya gözgü; Mutluluk, bir umudun içindeki kelepçeye teslim. Umut, günün sonunda sözleri yutan aynalara... Aynalar, en dolu babaların haykırışına... Ve babalar, Bitmeyen ışıklara...                                      İsmet Çağrı KIZILAĞIL

KIZIL SEVDA- Abdulbaki ÇAKIR

KIZIL SEVDA Siyah sırma saçlarının vuslatına ermedikçe elim, Gün rengi yaprakların tenime değmesi neden? Senin revnaklı kalbini hissetmedikçe kalbim, Seni görünce pır pır atması neden? Güz mevsiminde o güzel bahçeleri seninle dolaşmadıkça, Gözlerim onları görse ne hacet? Nice güzel sözler işitsem de sana söylemesem. O bülbül gibi şakan dilim şarkı söylese neden? O güz bahçelerinde el ele dolaşmadıkça Kalbim sana yansa, gözüm onları neden? Ben yine ben olsam da Sen olmadıkça ben demenin manası ne? Sevgilim, her bahçede gezeriz. Senden güzelini bulamayacağını bilerek, Feleği uçtan uca dolaşsak yine ne? Ben seni bulamayacağımı bilerek çıkarım yola, O güzel güz bahçelerine yine de bana ne? Her seferinde seni görme bahanesiyle bakarım. Kasımpatılara, Güllere, Kamelyalara ama Ne Kasımpatı senin kadar renkli, Ne Gül senin kadar asil, Ne de Kamelya senin kadar zariftir. Biz bu mevsimde tanıştık seninle. Herkes sonbahar der ama sen ilk baharımsın. Ve sevgilim umarım ki İlk baharım o