Ana içeriğe atla

Edebiyat ve Sinema İlişkisinin Arka Planı


Bu değerlendirme, edebiyat ve sinema ilişkisinin gelişim sürecini; toplumsal normlar, kültürel değerler ve politik bağlam çerçevesinde ele almaktadır.

Sinema ve edebiyatın birbirini destekleyen ve yarara yönelik ilişkisi; görüntünün teknik yanlarının kısa sürede tükenmesi ve toplumun ilgi alanındaki etkisini kaybetmesi ile başlamaktadır. Bu bağ ilk başlangıçta, film yöneticilerinin kısa öyküler anlatma boyutuna geçişiyle güçlenmektedir. Sinemanın sessiz doğuşu edebiyatla ilişkisi hususunda önemli bir noktadır. Bu sessizlik, insanların görüntüye olan ilgisini olumsuz yönde etkilemektedir. İnsanlar sadece hareket bağlamında bir olayı seyretmeyi belli bir noktada anlamsız bulmaktadırlar. Bu durum; sinemanın, herkesin bildiği ve rahatça anlayabileceği senaryo metinlerine ihtiyaç duymasına sebebiyet vermiştir. Metinlere yöneliş ve edebiyatın sinemaya aktarımı ve sahnelenen materyaller, ilk başta en zirve ve herkesin merakla okuduğu noktaları ele almaktadır. Seçilmiş sahnelerin ele alınması ise sinemanın gelişimini, toplumca daha çok rağbet görmesini ve daha kabul görülebilir bir hal almasını sağlamak içindir. Dönemin şartları sinema yöneticilerini uyarlamalardan yararlanmayı, konu sıkıntısını giderecek bir çözüm olarak görmüşlerdir. Bir diğer gerekçe ise kitap ya da tefrika olarak yayınlanan yerli edebiyat mahsullerinin  halkın merakını cezbetmesidir.  Bu sayede edebiyatla olan ilişki uyarlanan eserler boyutunda açıklanmaktadır. Sinema teknik ve anlatı boyutunda ilerledikçe gelişmeler göstermektedir. Anlatılan olaylar neden sonuç ilişkisi içerisinde görüntüye dökülmektedir. Böylece sinema yöneticileri izleyicileri daha uzun süre ekran başında tutmayı başarmıştır. Sinema bir bakıma edebiyatı yükselişinde bir araç olarak görüp ondan yararlanmıştır. Sinemanın gelişimini olumsuz yönde etkileyen teknik meseleler ve anlatı ihtiyacı edebiyatla sinema arasında güçlü bir bağın oluşumuna ön ayak olmuştur. 

Sinemanın boy göstermesi ve toplumun alana ilgisi, muhafazakâr zihniyetin düşünce yapısı çerçevesinde bir takım olumsuz yargıların hedefi haline gelmesine sebep olmuştur. Halk nezdinde gelişen tüm aksaklıklar ve musibetler sinemaya karşı suçlayıcı bir önyargı ağı oluşturmuştur. Tüm olup biten olumsuz mevzularda sinemanın yükselişine ve herkesçe rağbet görüp insanları kötü yönde etkilenmesine ve insanların ahlakının bozulmasına sebep olduğuna  muhafazakâr tutum perspektifinde kanaat getirilmiştir. Sinema ön yargısal tepkilere karşı kendine bir sığınak arama hususunda toplumca kabul görmüş edebi anlatıları konu edinmiştir. Bu yüzdendir ki uyarlama ve adaptasyon evresine geçiş bir sığınma ve ihtiyaç halini gözler önüne sermiştir

Sinemaya bakış perspektifinde iki alanında birbirine ihtiyacı dikkate değerdir. Okumayan, bilinçsiz bir toplumun varlığı söz konusudur. Edebiyatçılar bu durumdan yakınmaktadır. Çareyi ise herkesçe anlaşılması ve herkese kolaylıkla ulaşması bakımından sinema edebiyat bağlamında bulmuşlardır; İnsanları bilinçlendirmek, doğruyu göstermek ve ideal bir toplum oluşturmak için sinemayı bir araç olarak görmüşlerdir.  Bir edebiyatçı gözüyle sinema ise kitaplarda geçen ve halkı yönlendirebilmek için önemli olan konuların görüntüyle daha rahat aktarılacağı tespiti yönündedir. Sinemanın bir sanat değil bir araç olarak görülmesi edebiyatla bağını daha güçlü kılmıştır.

Sonuç itibariyle sinema ve edebiyat ilişkisi; senaryo kıtlığı, teknik yanların eksikliği, toplumca kabul görülmüş ve muhafazakâr kesimin tepkisine maruz kalmama güdüsüne bağlanabilir. Edebiyat ve sinema arasındaki ilişkinin tarihsel gelişim süreci perspektifinde, insanları eğitmek ve topluma daha kolay ulaşabilmek için birbirinden yararlanan  iki alanın birbirini tamamlayan ilişkisi gözler önüne serilmiştir.

Tolga Aydın 

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

8 BİN- Nada DOSTİ

           8 BİN (Srebrenitsa Katliamı)          Bir anda gözlerini kapa ve büyük bir mağarada olduğunu hayal et..! Boş, nem dolu, karanlık! Kapkara! Aydınlık güneşin ışınlarının çok az girebildiği korkunç bir yerde olduğunu! Soğuk! Öyle bir soğuk ki temmuzda dahi titretiyor insanı.    Tarih 11 Temmuz. Kara gün!    Bizi nereye götürdüklerini henüz söylemişlerdi. Tarihi ve hatıralar dolu bir yer olduğunu biliyorduk, fakat burası ne bir müze ne de bir sanat galerisiydi. Sonra, buraya gelince donakaldık! Sanki başka bir mevsim ve başka bir dünyadan gelen bir soğuk hava akımı geçiyordu üstümüzden. Öğrendik ki II Dünya Harbi’nden sonra Avrupa'nın en büyük katliamın yaşandığı yermiş burası. Tam bizim durduğumuz yerde, yığınlar halinde insanlar toplanmış. Kadınlar, erkekler, yaşlılar ve çocuklar… Onlara yapılanlar ise büyük bir insanlık suçu olarak hafızalara kazınmış. Öylece donaklamaya devam ediyoruz!    Burada toplananlar ben ve sen gibi insanlarmış...! Beyefendil

GÖRÜ KANDİLLERİ- İsmet Çağrı KIZILAĞIL

GÖRÜ KANDİLLERİ Benim Adına türlü şiirler yazdığım ayna, Bana söyleyemez içimdeki sakladığım meşhur yangını. Açtığım odalarda, gösterdiğim loş ışıklar, Sebepsiz bir sonuç beklememeli ışıklar. Sebepsiz ışık patlar, sonucunda söner. Geriye ampul parlaklıklarından, kandiller kalır. Kandiller, küçük cisimlerin can yoldaşıdır. Karanlık ve zifiri bir ateş oda etrafında... Odalar içinde gizi süsleyen aynalar. Aynalar bana söyleyin  kaç dakikanız var? Vakitten bir gelinlik, damata teslim... Damatın papyonu kredilere... Ve kimilerinin "evlilik" dediği saadet banka sözlüklerine... Ayna kararır banka duraklarında. Camları susar, saydamlığı daralır masum aynaların. Aynalar, en dolu babanın susuz haykırışlarına şahittir. Ya gözgü; Mutluluk, bir umudun içindeki kelepçeye teslim. Umut, günün sonunda sözleri yutan aynalara... Aynalar, en dolu babaların haykırışına... Ve babalar, Bitmeyen ışıklara...                                      İsmet Çağrı KIZILAĞIL

KIZIL SEVDA- Abdulbaki ÇAKIR

KIZIL SEVDA Siyah sırma saçlarının vuslatına ermedikçe elim, Gün rengi yaprakların tenime değmesi neden? Senin revnaklı kalbini hissetmedikçe kalbim, Seni görünce pır pır atması neden? Güz mevsiminde o güzel bahçeleri seninle dolaşmadıkça, Gözlerim onları görse ne hacet? Nice güzel sözler işitsem de sana söylemesem. O bülbül gibi şakan dilim şarkı söylese neden? O güz bahçelerinde el ele dolaşmadıkça Kalbim sana yansa, gözüm onları neden? Ben yine ben olsam da Sen olmadıkça ben demenin manası ne? Sevgilim, her bahçede gezeriz. Senden güzelini bulamayacağını bilerek, Feleği uçtan uca dolaşsak yine ne? Ben seni bulamayacağımı bilerek çıkarım yola, O güzel güz bahçelerine yine de bana ne? Her seferinde seni görme bahanesiyle bakarım. Kasımpatılara, Güllere, Kamelyalara ama Ne Kasımpatı senin kadar renkli, Ne Gül senin kadar asil, Ne de Kamelya senin kadar zariftir. Biz bu mevsimde tanıştık seninle. Herkes sonbahar der ama sen ilk baharımsın. Ve sevgilim umarım ki İlk baharım o