TÜRK EDEBİYATININ "ZARİF" ABİSİ
Abdurrahman Cahit Zarifoğlu, 1 Temmuz 1940 tarihinde Ankara’da hayata gözlerini açar. Annesine
çok düşkün bir çocuk olan Zarifoğlu, annesinin ölümü üzerine babasının başka biriyle evlenmesi
nedeniyle babasıyla arasındaki bütün manevi bağları kopartır. Bu kopuş dolayısıyla içine kapanık ve
sessiz bir çocuk olan Zarifoğlu, çoğu zaman kendi kendine yetebilen bir çocuk olur. Yardıma ihtiyacı
olduğu zamanlarda ise yardımına her zaman kendisinden sadece 1.5 yaş büyük olan abisi Sait koşar.
Cahit Zarifoğlu bu yüzden abisine ‘’Baba Sait’’ demeye başlar.
Çok zeki bir çocuk olan Zarifoğlu, daha okula başlamadan okuma yazma, Kur’an okuma, resim çizme
gibi becerileri öğrenir. Çocukluğu boyuna babasının işi dolayısıyla devamlı şehir değiştirir ve bu
yüzden aitlik hissini tadamaz. Yine lisedeyken İstanbul’dan Kahramanmaraş’a gelir ve burada
edebiyat alanında isimlerinden sıkça söz ettirecek olan; Mehmet Akif İnan, Rasim Özdenören,
Alaeddin Özdenören ve Erden Beyazıt ile tanışır.
Çocukluğundan beri sessiz ve kendi halinde olan edebiyatçının bu halleri arkadaşlarının gözünden
kaçmaz ve aralarında sık sık konu olur. Bu yüzden arkadaşları ona ‘’Aristo’’ diye hitap eder.
Arkadaşlarıyla bir araya geldikçe güreş tutmaktan keyif alan Zarifoğlu, yine bir güreş turnuvasında
oradaki arkadaşlarından en iri ve en güçlü olan arkadaşı Halil ile eşleşir ve incelikli bir hamleyle Halil’i
yere serer. Yıllar sonra bu hikayeyi anlatan Alaeddin Özdenören ‘’Cahit şiir gibi güreş tutardı.’’ diyerek
arkadaşının güreş yeteneğini dil getirir.
Pilotluk tutkusu da olan edebiyatçı, lise yıllarında pilotluk eğitimi alabilmek için okula ara verir ve
Eskişehir’deki Türk Kuşu Derneği’ne gider ve burada eğitim alır. Eğitiminin sonu hakkında ise iki farklı
görüş vardır. İlk görüş Zarifoğlu’nun 1961 yılında Milli Uçak B sertifikasına hak kazanması, ikinci görüş
ise son kontrollerde gözünde ve kulağında problemler çıktığı için pilotluk sertifikası alamamasıdır.
Pilotluk eğitiminden sonra liseye dönen Zarifoğlu cebir ve edebiyat derslerinden kaldığı için liseyi
yaşıtlarından üç yıl geç bitirir. Liseden sonra İstanbul Üniversitesi Alman Dili ve Edebiyatı bölümüne
başlar.
Okurken çeşitli gazetelerde sayfa sekreteri olarak çalışan edebiyatçı, hem okuyup hem çalıştığı
için üniversiteyi on yılda bitirir.
Gezgin ruhlu edebiyatçı, dil öğrenebilmek için Almanya’ya gider ve orada otostopla Avrupa turu
yapmaya başlar. Türkiye’ye döndüğünde ise cebinde kalan bütün parasını ‘’İşaret Çocukları’’ kitabının
basımına verir. Ancak kitap ilgi görmez ve Zarifoğlu kitabın elinde kalan nüshalarını aracı arkadaşının
dayısının yazıhanesine bırakır. Aradan birkaç ay geçer ve Zarifoğlu, arkadaşının dayısının kitapları
ısınmak için sobada yaktığını görür.
Zarifoğlu, Necip Fazıl Kısakürek’in evindeki olan sohbet meclisine gider. Gençliğinin verdiği enerji ile
duramaz ve evin içinde gezinmeye, kitapları ve plakları karıştırmaya başlar. Necip Fazıl Kısakürek
bunun üzerine ‘’Yahu burada muhteşem bir konser varken sen notalarla meşgulsün artist.’’ Der ve
ikinci lakabı olan ‘’artist’’ böyle ortaya çıkar. Nuri Pakdil de bir yazısında ‘’Yedi güzel adam içerisinde
en artist mizaçlı kişi Cahit Zarifoğlu’ydu.’’ diyerek artist söylemini tekrar dile getirir.
Daha gençliğinden Cemal Süreya hayranı olan Zarifoğlu, Cemal Süreya Paris’teyken ona bir mektup
yazar. Mektubunda sadece ‘’İstanbul’a döndüğünüzde sizinle bir ev tutup birlikte oturabilir miyiz?’’
diyen edebiyatçı Cemal Süreya’dan mektubunun ölçüsüz olduğu gerekçesiyle bir cevap alamaz. Fakat
Zarifoğlu öldüğünde Cemal Süreya günlüğüne şu satırları yazar: ‘’ Cahit Zarifoğlu ölmüş, bugünün adı
bu olacakmış. İyi şairdi, ilk şiirleri de iyiydi. (Sezai) Karakoç çevresinden. Daha yüz yüze gelmeden
1962’de bana, Paris’e bir mektup yollamıştı, adresimi (Sezai) Karakoç’tan almış. Saklamamışım o
mektubu.
Zarifoğlu o sıra İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Alman Dili ve Edebiyatı bölümünde öğrenci,
yurtlardan sıkılmış herhalde İstanbul’a döndüğümde birlikte ev tutup oturmayı öneriyordu
mektubunda. İyi sayılan bir ayığım var. Ne yani bu çocuk öğrenci kendi hayat koşuluna mı indirmek
istiyor beni?
Dönüşte yeniden tanıştık. Zaman zaman yolda, vapurda, Sezo’nun (Sezai Karakoç) evinde, bürosunda
rastlaştıkça konuşurduk (ama
her şeyden)...’’
her şeyden)...’’
Zarifoğlu gençliğinde sık sık vakit geçirdiği Necip Fazıl Kısakürek ve Sezai Karakoç’tan etkilenir ve
karakteri üzerinde belirleyici rolü onlar oynar. Aynı zamanda Zarifoğlu düzensiz bir kişiliğe sahiptir ve
kendini şöyle tanımlar: ‘’Bir yerde çok titiz bir insanım, bir bakıma da hiç titiz değilim. Görünüşte bir
düzensizlik içindeyim ama her şey zihnimde bir disiplin ve düzen içindedir. Şu masanın halini
görüyorsun, çekmeceler de öyle; ama söyleyin bir şey onu gözüm kapalı çıkarayım. Hayatım da öyle,
bir telaş içinde parçalanmış gibiyim. Ama saati saatine programlanmışımdır. Şiiri de ne zaman
yazacağımı bilmiyorum. Memur gibi, durum öyle gerektiriyor.’’
Necip Fazıl Kısakürek, Van’dayken Zarifoğlu’na bir eş bulur: Hocası Abdülhakim Arvasi’nin kızı Berat
Hanım. İşte Zarifoğlu hayatının ilk ve tek aşkıyla böyle tanışır. Nikah şahitleri Necip Fazıl Kısakürek’tir
ve bu evlilikten üç kız bir erkek evlatları olur.
Berat Hanımdan on altı yaş büyük olan Cahit Zarifoğlu, Berat Hanım’a ‘’Ben yaşlanacağım ama sen
hep genç kalacaksın.’’ diye takılır. Ancak yıllar sonra Berat Zarifoğlu, yapılan bir röportajda ‘’ Ama
öyle olmadı o hep gençleri abisi olarak kaldı, ben ise teyze oldum anneanne oldum.’’ der.
Zarifoğlu çocuklarla çok iyi anlaşır. Bu yüzden Zarifoğlu için Erdem Beyazıt ‘’Bizim çocuklarımız bizden
çok ona yakındı.’’ der. Yine çocuk sevgisi dolayısıyla bir çok masal kitabı yazan Zarifoğlu’na bir
röportajda yöneltilen ‘’Çocuk sahibi olmasaydınız yine yazar mıydınız çocuk kitapları?’’ sorusuna
‘’Sanırım geç de olsa aklıma gelirdi bu. Çocukları nasıl desem, taa çocukluğumdan beri severim ben. ’’
cevabını vererek çocuk sevgisini bir kez daha dile getirmiştir.
1987 yılının ilk aylarında pankreas kanserine yakalanır.
Bir gün Rasim Özdenören’den bir fıkra
anlatmasını ister, çocuklara gülümser ona refakat eden Erdem Beyazıt’ın elinden tutar ve ‘’Erdem,
kırlarda çiçekler artık bensiz açacak.’’ der.
Hastalığının arttığı bir gün Zarifoğlu, uykusundan birden uyanır. Ona refakat eden Rasim
Özdenören’e ‘’Rasim, bir rüya gördüm, Necip Fazıl bana yirmi beş yıl sonra burada buluşacağız dedi.’’
der. Fakat Rasim Özdenören’e göre Zarifoğlu yanılmıştır. Yirmi beş yıl sonra değil, yaklaşık yirmi beş
gün sonra, 7 Haziran 1987’de vefat eder.
Cahit Zarifoğlu’nun kabri İstanbul Beylerbeyi’ndeki Küplüce Mezarlığındadır ve bugün hala hizmet
veren İstanbul Esenler’ de bir Cahit Zarifoğlu evi vardır. Anı zamanda 2003 yılından beri Şiir ve
Edebiyat Girişimi tarafından her yıl Cahit Zarifoğlu’nun ölüm yıldönümüne yakın tarihlerde Cahit
Zarifoğlu Ödülü verilmektedir.
Ece Altınışık
Yorumlar
Yorum Gönder