Ana içeriğe atla

GÖKKUŞAĞI-Kübra KIVANÇ


                           GÖKKUŞAĞI 
   Bu sabah, her zaman çıktığım gibi çıkmamıştım evden. Sokak yabancı geliyordu. Etrafıma sanki suçlu gözlerle bakıyordum. Oysaki her zaman yaptığım gibi yemek yeyip, uyuyup, işe gitmek için hazırlanıp, kendimi dışarıya atmıştım. Evet, atmıştım. Her günden farklı olan tek şey buydu sanırım. ''Atmıştım''.
Eve sığamadığımı hissettim. Düşüncelerim, zihnimi çok fazla meşgul ediyordu. "Temiz hava almak iyi gelir." derken otobüste bulmuştum kendimi. Otobüse bindiğim durağın manzarası hep böyle miydi? Altınköy'e giden o dar sokaktaki mor evin rengi solmuş ve hep öyle mi bakıyordu bana? Ağlamaklı. Şu her zaman gördüğüm pembe evin altındaki kırmızı güller de mi solmuştu? "Renklerin
bana oynadığı bir oyun" diyordum kendimce. Üstelik sadece evler, sokaklar değil güneş de kırgındı sanki bir şeylere. Yerini bulutlara bırakmıştı çünkü. Ahmet Paşa'nın da ifade ettiği gibi: "Güneş turuncu tabaklardan ışığını saçmıyordu" bugün. Sanki her şey birbirine küsmüştü. Günler güne, sabah güneşe, ağaç güle.
   Bu buhranla her gün geldiğim yere geldim. Kapıyı açtım ve masama oturdum. Perdeyi çekmeme gerek yoktu. Çünkü güneş diğer günlerki gibi göz kırpmıyordu bulutların arasından. Hoş, bulutlar da ağırlaşmıştı zaten. Bulutlardaki bu ağırlık gri renkten miydi yoksa bulutlar da mı küsmüştü güne?Bilemiyordum...
   Gökyüzüne bakıp derin nefesler aldım. Bir nefes daha derken anneannemin saçlarımı ördüğü gün geldi hatrıma.
Sekiz veyahut on yıl öncesiydi. Gökkuşağı penceremizin önüne oturup yine derin
nefesler alıyordum. Pencerenin tahtalarını boyamıştı dedem. Ben de pencereye kendimce isim takmıştım: Gökkuşağı.
Gözlerim kapalı bir şekilde elimi gökkuşağı pencerenin üstünde gezdiriyordum ve kendimce renkleri tahmin etmeye çalışıyordum. Bu oyun önceden çok zevk veriyordu fakat sonradan tüm renklerin yerlerini öğrenmemle hevesimin geçmesi bir oldu. Vaktin çabucak geçmesi için farklı oyunlar bulmalıydım. Çünkü saçlarımın örülmesini sevmiyordum. Anneannem canımı yakıyordu. Sanki her gün örmek zorunda hissediyordu kendini. Oysa öyle bir mecrubiyeti de yoktu.
-''Hareket etme diyorum sana, hiç rahat durmuyorsun yahu!''
-''İstemiyorum anneanne, başka bir model ver saçıma. Örgü yapmanı istemiyorum!'' ...yankıları evin duvarlarına çarpa çarpa geldi kulaklarıma. Ürperdim.
Düşüncelerim yine zihnimi çok fazla meşgul etmeye başlamıştı.

Kübra KIVANÇ 

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

EVİN PORTRESİ- Leyla ARSLAN

     EVİN PORTRESİ  ... Evdeyim, burda çocukluğumun sıcak ekmek kokusu var. Sabahları erken öten kuşların, akşamları şehri kuşatan çiçek kokularının, tanıdık bütün sokakların, yol ayrımlarının ve denize bakan bütün evlerin... O evlerde geçen hatıraların izi var. Üstünden yıllar da geçse buraya gelir gelmez aradığım bir şeyi bulur gibi oluyorum. Henüz unuttuğum o taze bilgiyi hatırlamanın çabukluğuyla bir rahatlama alıyor içimi: bir huzur, belki de güven.. Kendimi güvende hissettiğim bir kuytu burası. Gölgesinde acılarımı dindirdiğim, bazen de bütün acılarımı yeniden hissettiğim bir yer... Duvarlarla sınırlı bir mekan olmaktan öte, penceresinden göğe uzanabildiğim... Denizi bütün genişliğiyle içine alabildiğim bir ova burası… Yeni biten otların üzerine uzanıp tatlı rüyalara daldığım bir ova. Çocukluğumun ve ilk gençliğimin elinden tutup aynada yetişkin bir kadına dönüştüğüm o kutlu yer. Evdeyim. Annemin mutfaktaki varlığı loş bir ışık olup odama yansıyor. ...

ÖLÜM VE YAŞAM ÇİZGİSİNDE ADALETİN TEMSİLİ- Tolga AYDIN

    ÖLÜM VE YAŞAM ÇİZGİSİNDE                   ADALETİN TEMSİLİ “Dünyaya geldiğim anda Yürüdüm aynı zamanda İki kapılı bir handa Gidiyorum gündüz gece” Aşık Veysel   Ölüm ve yaşam perspektifinde yaşamını idame ettiren insanın amansız mücadelesi tüm anlatılarda temsili bir sahnede yer alır. İnsanın iyilik ve kötülük dairesinde kendince anlam arayışında olması ve bunun temsilinin metne ve sahneye aktarımı dikkate değerdir. Edebiyat ve sanatın göstermeye bağlı anlayışını gözler önüne seren temsil sanatı, tragedya, trajedi, tiyatro ve birçok türeviyle Dünya edebiyatında kendini önemli bir yere konumlandırmıştır. Tanrı hükmü, adalet, kader, hırs, intikam ve isyan bilincinin insan zihninde, eylemlerinde ve bilincinde tezahürü trajedinin başlıca konularındandır. Bu çalışmada da William Shakespeare’nin Hamlet eseri ve Sophokles’in Antigone eseri üzerinden karşılaştırmalı olarak bahsi geçen başlıkların karakter...

KALIN TÜRK: İSMET ÖZEL- Kemal AKIN

                KALIN TÜRK: İSMET ÖZEL     Günümüz Türk Edebiyatı’nın yaşayan en büyük şairlerinden; İslam’ın, Türk ülküsünün savunucusu; fikir adamı, "değişimler şairi", “celladına gülümseyen adam”: İsmet Özel…     1944 yılının Eylül ayının 19.günü, Kayseri’de dünyaya geldi. Sökeli bir babanın altıncı çocuğudur. Öğrenim hayatı ve çocukluğu ülkenin çeşitli yerlerinde geçirdi. Babası ile muhabbeti kendi deyimiyle "o, öldükten sonra" başlar. Manevi açıdan derin bir çocukluk yaşayan Özel, Ankara Gazi Lisesi'nde öğrenimini tamamladı. Artık vakit, üniversite vaktiydi.1962 yılında, Ankara Üniversitesi, Siyasal Bilgiler Fakültesi’ne kayıt yaptırdı. Bu dönemlerde 'şiir' ile ilgisi, disiplinli bir şekilde devam etti. Çocukluğundan beri  şiirle uğraşan Özel, o dönemden aldığı ruhla şiire devam etti. Daha sonra ikinci sınıfa geldiğinde -okula devam edebildiği halde- okulu bırakma kararı aldı. Daha sonra Hacettepe Ünivers...