Ana içeriğe atla

8 BİN- Nada DOSTİ


           8 BİN (Srebrenitsa Katliamı)     

   Bir anda gözlerini kapa ve büyük bir mağarada olduğunu hayal et..! Boş, nem dolu, karanlık! Kapkara! Aydınlık güneşin ışınlarının çok az girebildiği korkunç bir yerde olduğunu! Soğuk! Öyle bir soğuk ki temmuzda dahi titretiyor insanı.

   Tarih 11 Temmuz. Kara gün!

   Bizi nereye götürdüklerini henüz söylemişlerdi. Tarihi ve hatıralar dolu bir yer olduğunu biliyorduk, fakat burası ne bir müze ne de bir sanat galerisiydi. Sonra, buraya gelince donakaldık! Sanki başka bir mevsim ve başka bir dünyadan gelen bir soğuk hava akımı geçiyordu üstümüzden. Öğrendik ki II Dünya Harbi’nden sonra Avrupa'nın en büyük katliamın yaşandığı yermiş burası. Tam bizim durduğumuz yerde, yığınlar halinde insanlar toplanmış. Kadınlar, erkekler, yaşlılar ve çocuklar… Onlara yapılanlar ise büyük bir insanlık suçu olarak hafızalara kazınmış. Öylece donaklamaya devam ediyoruz!

   Burada toplananlar ben ve sen gibi insanlarmış...! Beyefendiler, hanımefendiler, bebek-çocuk ve yaşlılar… yaklaşık iki bin cana kıyılmış; öyle bir hücre ki ancak beş yüz kişi nefes alabilir, o da ancak balık istifi gibi sıkıştırılarak mümkün olabilirdi.

   Temmuzun ortasında, yazın sıcağında, yürekleri donduran bir katliamış bu…

   Tekrar gözlerini kapa, vicdan yoksunu bir düşman tarafından takip edildiğini düşün. Sözde -barış güçlerinin güvencesi- onlar seni düşmanlarından koruduklarını söylüyorlar. Fakat tam o anda ölümle karşılaşıyorsun. Peşindeki ölümden kaçarken ve ona yakalanma korkusuyla -arkana bakarak- koşarken onunla burun buruna geliyorsun.

   Onlar -tıpkı tohum gibi- sekiz binden fazla can, toprağın altına ekildiler. Ancak onların adaleti,  yeryüzünde beyaz çiçeğin yeşil kurdelesi ile birlikte dolaşacaktır.

   Anneleri; şehitlerin sefalet yasını tutmayı reddediyorlar, ama ellerini yukarıya doğru kaldırıp acılı dualarını ediyorlar! Yüce olan tek Hakim’e!

   Sekiz binden fazla kahve fincanın “ŠTOTE NEMA!” (Sen neden burada değilsin!’’ nidasını haykırıyorlar. Bu topraklarda kahve, rengi koyu ve tadı acı bir içecek olsa da içimi hoş bir ritüel gibi komşuları ve aile bireylerini bir araya getiren bir gelenek de olmuştu.

   Fakat o kara temmuzdan sonra, başı bembeyaz anneler kapıların önünde asla yerine gelmeyen adaleti beklerken kahve, helme dönüştü ve fincanlar boş kaldı.

 

Nada DOSTİ

 

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

GÖRÜ KANDİLLERİ- İsmet Çağrı KIZILAĞIL

GÖRÜ KANDİLLERİ Benim Adına türlü şiirler yazdığım ayna, Bana söyleyemez içimdeki sakladığım meşhur yangını. Açtığım odalarda, gösterdiğim loş ışıklar, Sebepsiz bir sonuç beklememeli ışıklar. Sebepsiz ışık patlar, sonucunda söner. Geriye ampul parlaklıklarından, kandiller kalır. Kandiller, küçük cisimlerin can yoldaşıdır. Karanlık ve zifiri bir ateş oda etrafında... Odalar içinde gizi süsleyen aynalar. Aynalar bana söyleyin  kaç dakikanız var? Vakitten bir gelinlik, damata teslim... Damatın papyonu kredilere... Ve kimilerinin "evlilik" dediği saadet banka sözlüklerine... Ayna kararır banka duraklarında. Camları susar, saydamlığı daralır masum aynaların. Aynalar, en dolu babanın susuz haykırışlarına şahittir. Ya gözgü; Mutluluk, bir umudun içindeki kelepçeye teslim. Umut, günün sonunda sözleri yutan aynalara... Aynalar, en dolu babaların haykırışına... Ve babalar, Bitmeyen ışıklara...                                      İsmet Çağrı KIZILAĞIL

KIZIL SEVDA- Abdulbaki ÇAKIR

KIZIL SEVDA Siyah sırma saçlarının vuslatına ermedikçe elim, Gün rengi yaprakların tenime değmesi neden? Senin revnaklı kalbini hissetmedikçe kalbim, Seni görünce pır pır atması neden? Güz mevsiminde o güzel bahçeleri seninle dolaşmadıkça, Gözlerim onları görse ne hacet? Nice güzel sözler işitsem de sana söylemesem. O bülbül gibi şakan dilim şarkı söylese neden? O güz bahçelerinde el ele dolaşmadıkça Kalbim sana yansa, gözüm onları neden? Ben yine ben olsam da Sen olmadıkça ben demenin manası ne? Sevgilim, her bahçede gezeriz. Senden güzelini bulamayacağını bilerek, Feleği uçtan uca dolaşsak yine ne? Ben seni bulamayacağımı bilerek çıkarım yola, O güzel güz bahçelerine yine de bana ne? Her seferinde seni görme bahanesiyle bakarım. Kasımpatılara, Güllere, Kamelyalara ama Ne Kasımpatı senin kadar renkli, Ne Gül senin kadar asil, Ne de Kamelya senin kadar zariftir. Biz bu mevsimde tanıştık seninle. Herkes sonbahar der ama sen ilk baharımsın. Ve sevgilim umarım ki İlk baharım o